Deprem profesöründen şok açıklaması

Deprem profesöründen şok açıklaması
11:00 - Kasım 1 2020 Pazar

Ege Bölgesinde meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremin yıkıcı özelliklere sahip olduğunu belirten ÇOMÜ Mühendislik Fakültesi Dekanı Jeofizik Mühendisi Prof. deprem. Bu tür depremlerin yıkıcı özellikleriyle özellikle mühendislik hizmeti almamış binalarda veya belli bir güç göstermiş ve zayıflamış binalarda karşılaşma ihtimalimiz vardır. Depremi oluşturan fay sistemleri sadece Samos Adası’nın kuzeyinde değil, karada da farklı geometrilere sahip bazı fay sistemleri bulunmaktadır. Bunlara baktığımızda tarihi veya araçsal dönem dediğimiz ölçülebilir niteliklere sahip İzmir bölgesi; Aydın, Manisa’da olduğu gibi depremle karşı karşıya olduğumuzu söyledi.

“Ülkemizde 10 yılda bir gördüğümüz depremlere alışmamız gerekiyor”

Neredeyse her 10 yılda bir büyük ölçekli depremlerin meydana geldiğine ve bu depremlerin kullanılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. “Ege Bölgesi’nin bu hareketliliği kapsamında çok sık gördüğümüz bir karaktere sahip. sismisite kapsamında küçük depremler ve daha az sıklıkla büyük depremler görüyoruz. Ege Bölgesi’nde açılış rejimi dediğimiz ve genel olarak horst graben sınırlarını oluşturan faylar, özellikle Afrika Plakası ile Avrasya Plakası arasında kalan Anadolu bloğunun gevşeme aşamasında bu tür depremler yaratabilir ve yaratmaya devam edecektir. 1970’de Gediz depremlerini, 1992’de Seferihisar veya Manisa depremlerini yaşadık. “Maalesef 10 yılda bir deprem sorununun yaşandığı bir ülkede benzer depremler görmeye alışmamız gerekiyor.”

“Ege depremi Marmara’yı etkilemez”

Uzmanların sürekli tartıştığı ve beklediği büyük Marmara depremini Ege Bölgesi’nde yaşanan depremin etkilemeyeceğini dile getiren Bekler, “Vücudunuzun herhangi bir yerinde meydana gelebilecek bir çatlak veya çatlak ile hemen hemen aynı durum. vücudunuzun başka bir yerinde başka bir kemiği aktive etmeyin. Tektonizm dediğimiz bu yapıdaki unsurların her biri farklı bir karaktere sahiptir, her biri farklı bir kişiliktir. Marmara’dan geçen Kuzey Anadolu fayının farklı kısımlarına ait geometrik sistemler ile Ege Bölgesi’ndeki geometrik sistemler birbirinden çok farklıdır. Ancak birbirine çok yakın fayların gerinim aktarımı sonucunda yeni ve bağımsız depremler görme imkanımız var. Ancak dün meydana gelen deprem için soru olarak görülmese de ileri sismolojik, jeofizik ve jeodezik çalışmalar ile daha net tartışılacağı açıkça görülebilmektedir. Özellikle yakın arızalar için söylenebileceğini düşünüyorum. Artık zemin çok karmaşık bir yapıya sahip ve bu yapı içinde bildiklerimiz oldukça sınırlı. Ancak bunun fizik yasası olduğunu çok iyi biliyoruz. Alan zemindeki basınca karşı gerilmeye başlar, gerilme noktası belli bir aşamaya kadar devam eder ve zemin bu aşamaya kadar mümkün olduğunca fazla mukavemet göstermeye çalışır ve yenilirse kırılma oluşur. Ve bu bir yırtılma sürecidir. “Bir kağıt parçasını yırtmak gibi anlık bir süreç değildir. Bu süreçte enerji yavaş yavaş azalmaya başlar, normal haline gelir.”

“Büyük depremin hemen ardından daha büyük bir deprem gördüğümüz bir durum değil”

İzmir’de meydana gelen 6,6 büyüklüğündeki depremden sonra daha büyük bir deprem beklemediklerini kaydeden Bekler, “Tabii ki, yaşanan kırılma sürecinin hemen ardından daha büyük bir deprem yaşadığımızı gördüğümüz bir şey değil. Bunun anlamı ne? Aynı fayın kısa sürede deprem oluşturması oldukça zayıf görünüyor ama bu, zamanla ana şokun büyüklüğüne yakın bir depremin meydana gelmesini beklediğimiz bir durum. Söylemesi gerçekten zor, orta büyüklükte bir depremi çok daha küçük depremlerle atlatabileceğimiz bir durum olur ”dedi.

“Ne kadar çok yasa ve yönetmelik uygulanırsa, risk o kadar düşük olur”

1999 yılında Gölcük’te meydana gelen 7,5 büyüklüğündeki depremden bu zamana kadar geçen dönemi değerlendiren Prof. Dr. Bekler, “1999 yılına kadar olan deprem döneminde bina ve deprem yönetmeliği mevcut ihtiyacı karşılayamıyordu. Ciddi yapısal hasar, can ve ekonomik can kaybı oldu Türkiye. 1912 Mürefte, 1939 Erzincan, 1967 Mudurnu ve 1953 Gönen depremlerinde çok fazla nüfus, yerleşik düzen ve yapısal unsurlar yoktu. Dolayısıyla 1999 depreminden sonra meydana gelen tüm depremleri içeren ve etkilerini olabildiğince azaltmayı hedefleyen kanun, yönetmelik ve direktiflerin ne kadar çok yerinde uygulandığını, bu risklerden o kadar az etkileneceğimizi düşünüyorum. Türkiye’nin en büyük eksikliği maalesef eğitim ve bilimden uzak durmaktır. Açıktır ki, ne kadar uzun süre uzak kalırsak, o kadar çok zarar göreceğiz ”.

Utku Yaşar Cüce

Yorumlar (0)
Yorumlar E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi