Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya hakkındaki açıklaması

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ayasofya hakkındaki açıklaması
13:12 - Temmuz 12 2020 Pazar

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Ayasofya’nın aslına dönmesi gerekiyordu. Danıştay, başvuru sonucunda nihai kararı vermiştir. Danıştay’ın kararını hukuk devleti adına ve ustanın vicdanını hafifletmede olumlu bir adım olarak görüyoruz. İçeriden ve dışarıdan gelen kırık seslerin dava sürecinde bir değeri yoktur. Ayasofya’nın statüsü için son karar verici Türk milleti, diğerleri değil. Bu bizim iç meselemiz. Alınan karara saygı göstermek yalnızca diğer ülkelere aittir. ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “15 Temmuz gecesi sizin için ne ifade ediyor?” Sorusuna şu cevabı verdi.

“15 Temmuz tarihimizdeki en büyük direniş destanlarından biri. O gece milletimiz, iradesini, geleceğini ve devletini genç-yaşlı kadın-erkeği ile kucakladı. 15 Temmuz, ulusal vasiyetnamede vesayet zincirlerinin kırılması açısından da bir dönüm noktasıydı. Türkiye 40 yıldır beslenme gücü kölesi altına girmek istiyor, büyüdüğü Feton’un gerçek yüzü olarak ortaya çıktı. O gece vatan için ölen şehit şehitlerimize Tanrı’nın merhametini diliyorum ve uzun ömürlü gazilerimizin sağlıklı olmasını diliyorum. Şehitlerimize ve gazilerimize asla şükranlarımızı sunamayız. Bugün topraklarımızda özgürce yaşıyorsak, şehitlerimiz ve gazilerimiz sayesinde olur. ”

“Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) FETÖ üyelerinden çıkarıldığı için nasıl bir resim ortaya çıkıyor?” İçerideki hainler tasfiye edildiğinde, ordumuz neredeyse tekrar kendini buldu. Bu temizlik, Silahlı Kuvvetlerin terörle mücadele operasyonlarından yabancı operasyonlara kadar farklı cephelerde başarısı altında yaptığı şeydir. Silahlı Kuvvetlerimiz ana görevlerine odaklanmış ve görevlerini yerine getirmeye başlamıştır. Kolluk kuvvetlerimizde de benzer bir durum söz konusudur. Bu pumayı korumaya ve güçlendirmeye kararlıyız. ”

Erdoğan, “Türk demokrasisi tarihi açısından 15 Temmuz direnişinin ne kadar önemli olduğunu” başka bir soru sordu: “Ne yazık ki Türkiye’nin 1950’de başlayan demokrasi gezisi maalesef, her 10 yılda bir tekrarlanan müdahalelerle tekrar tekrar kesintiye uğradı. 1961 Anayasası ile kurulan vesayet kurumları, milletten almadıkları güçleri kullanarak ulusun iradesi haline geldi ve onları her zaman hem İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde bulduk hem de Yaptığımız her şeyi yaptık, örtü giymeye başladığımız bu yolculukta, ulusun güvenini korumak için mücadele ettik, 15 Temmuz bu tarihsel süreçte bir dönüm noktası, 15 Temmuz bir gerçek anlamda ulusal egemenlik, ulusun iradesini teslim etme girişimi ulusun direnişiyle engellendi. ”

“CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz’daki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Erdoğan, “Bu sadece hükümetin gücü değil, demokrasiyi ve ulusal iradeyi savunmak herkesin görevidir. Demokrasiyi hedefleyen girişimler karşısında korku, korku ve tereddüt etmeden tepki vermelidirler. Ancak 1960’dan beri CHP’nin darbeyi destekleyen ve yanıtını sürdüren bir politika izlediğini görüyoruz. CHP, 27 Mayıs, 28 Şubat ve 15 Temmuz tarihlerinin en büyük destekçisidir. Normal şartlar altında, böyle iddialı cümleler yapan birisinin sözünü tutması ve tankların üzerine tırmanması beklenir. Ancak CHP Başkanı, tankların üzerinden geçmek yerine darbecilerle uğraşmayı ve tanklardan kaçmayı tercih etti. Sığındığı Bakırköy Belediye Başkanı’nın evinde, kahve içerek ulusun televizyondaki mücadelesini izledi.

Tabii ki, çok ciddi bir muamma var. 4 yıl geçmesine rağmen netleştirilmemiş sorular var. CHP lideri şimdi 15 Temmuz gecesi hakkında şüphe bulutlarını dağıtmalı. Her şeyden önce, kiminle konuştuğunu ve onunla kimin müzakere ettiğini açıklamalıdır. 15 Temmuz’dan sonra kullandığı FETÖ jargonu ile o gece olanlar arasında bir bağlantı olup olmadığını açıklığa kavuşturmalı ”dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ konusunda ulaşılan noktayı şu şekilde değerlendirdi:

“Darbe ile ilgili davaların önemli bir kısmı tamamlandı. Milletin kanını döken, milleti vuranlar, yasaya işledikleri cinayetleri açıkladılar. Kuruluşun gizli organizasyonu için operasyonlar devam ediyor. Tabii ki, devlete 40 yıldır sızan sinsi bir yapıyı tamamen temizlemek mümkün değil. Nitekim güvenlik ve yargı birimlerimiz örgütün kripto yapısını her gün yeni bir bulguya ulaşarak deşifre etmektedir. Adalet Bakanlığımız iade edilen kişilerin ülkemize iadesi konusunda gerekli çalışmaları titizlikle yürütmektedir. Örgütün en iyi militanlarını ülkemize geri verdik.

Burada bazı ülkelerin tutumları ile ilgili aşağıdaki noktayı ifade etmek zorundayım. Konuşma söz konusu olduğunda, sürekli demokrasi hakkında konuşanlar ve bize hukuk öğretenler maalesef düşmanlarını silahlandırmaktan korkmazlar. Birçok batı ülkesinin FETOistleri koruduğunu ve onlara kamu desteği verdiğini görüyoruz. Bazı devletler bunu sadece bize zarar vermek için yaparken, diğerleri bunu dikkatsizlik ve FETO tehdidini gerçekleştirememe nedeniyle yapıyor. Ancak, Antifa örneğinin herkes için bir işaret olacağına inanıyorum. Birkaç yıl öncesine kadar romantik kelimelerle desteklenen bu yapı şimdi terörist, sokakları ateşe veriyor. Nitekim bu seller karşısında Bay Trump, Antifa’yı terör örgütü ilan edeceklerini açıkladı. Benzer bir tehdit FETO için de geçerlidir. ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “FETO dışında, terör örgütü PKK’ya karşı TSK tarafından önemli operasyonlar yürütülüyor. Avrupa ve Türkiye’de ABD kamuoyunda operasyonlar kurmaya çalıştığına dair bir algı var, “soruyu yöneltti” terörünü nasıl yorumluyorsun Terörizm bu toprağın kaderini kesinleştirecek. Son yıllarda bu yönde gerçekten önemli adımlar attık. Suriye’de gerçekleştirilmesi planlanan terörist koridoru gerçekleştirdiğimiz operasyonlarla imha ettik. DAESH ve PKK / YPG teröristlerinden 8 bin 200 kilometrekarelik terör örgütünü temizledik. Irak’taki PKK hedeflerine karşı başarılı operasyonlar düzenliyoruz. Haziran ortasındaki hava ve kara operasyonları bu sürecin bir parçasıdır. PKK, bu toprakların iklimine, insanlarına, inancına, değerlerine ve kültürüne düşman bir terör örgütüdür. On binlerce insanın katili. Bölgenin geleceğinde bu organizasyon için yer yok. ”

Türkiye’de yerel ve ulusal imalat, savunma sanayinin önemini vurgulayan Erdoğan, terörizmle mücadele etmek için şunları söyledi:

“Savunma sanayiindeki yerelleşme oranını yüzde 20’den aldık ve yüzde 70’in üzerine çıkardık. 2002 yılında sadece 62 savunma projesi gerçekleştirilirken, bugün bu sayı 700’e yaklaştı. Son 5 yılda yaklaşık 350 yeni proje başlattık. 2002 yılında yaklaşık 5.5 milyar dolarlık bütçeye sahip savunma projeleri yapılırken, 11 kat artarak 60 milyar dolarlık proje hacmine ulaştık. Devam eden projelerle bu rakam 75 milyar doların üzerine çıkıyor. Aynı dönemde firma sayısı 56 iken bugün 500 bine ulaştı. Sektörün göreve geldiğimizde 1 milyar dolar olan cirosu, 2019 yılında 10,8 milyar dolara yükseldi. 2002 yılında sadece 248 milyon dolar olan savunma ve havacılık ihracatı, 2019 itibariyle 3 milyar doları aştı. Bugün, dünyanın en büyük savunma şirketleri listesinde 5 şirketimiz var. Öte yandan TCG Anadolu havuz iniş gemimizin inşaatının da sonuna geldik. Nitekim, gemimiz 1 Temmuz’da liman testi hazırlıkları için limana indi. 2023’te tasarımından üretime kadar her aşamada yerli olacak savaş uçağımızı hangardan alacağız.

Nerede olduğumuzu önemsiyoruz, ancak daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Böyle bir irade, altyapı ve bilgiye sahibiz. Savunma sanayi projelerimizin en önemlisi şüphesiz SİHA ve İHA’lardır. AKINCI ile dünyanın ilk 4 ülkesinden biri olacağız. Terörle mücadelemize SİHA’lar büyük katkı sağlıyor. Ayrıca koordinasyonda bir süreç var. Güvenlik ajanslarımız, TSK, polis, jandarma ve MİT arasındaki koordinasyon şimdi en üst düzeyde, umarım bunu daha da artıracağız. İHA’lar ve SIA’lar sadece terörizmle mücadelede değil, Suriye ve Libya’da da çok aktif bir rol oynamaktadır. Bu alanda dünyanın dikkatini çektik. İHA’lar ve SİHA’lar için de ciddi bir dış talep var. Elbette savunma sanayindeki diğer yerli üretimlerimize büyük ilgi var. Hem özel sektör hem de devlet olarak, bu alandaki adımlarımız kesintisiz devam edecektir. ”

“15 Temmuz darbe girişiminden sonra yaptığınız bir konuşmada“ Sadece ülkemizde oynanan oyunları değil, bölgemizde kurulan tuzakları da kıracağız ”dediniz. Gerçekten de bunun ilk örneği Fırat Kalkanı Harekatı ile Ağustos 2016’da tanıtıldı. Bunu diğer operasyonlar izledi. Türkiye bu alanda nasıl bir strateji izlediğini, “Erdoğan sorusuna,” konuyla ilgili bölgede önyargılı, fırsatçı yaklaşımın diğer tarafını asla görmezden geliyoruz. Barış inşa etmeye ve kan akışını durdurmaya çalışıyoruz. İnsanların çatışmalar nedeniyle mülteci olmalarını, evlerini kaybetmelerini, havlamalarını ve yaşamlarını kaybetmelerini istemiyoruz.

Türkiye’nin bu konudaki tutumu açıktır; kimsenin topraklarında gözümüz yok, egemenlik. Kendi güvenliğimizde ne kadar titriyor olsak da, komşularımızdan başlayarak dostlarımızın ve kardeş ülkelerin güvenliğine de duyarlıyız.

Fransa ve özellikle Abu Dabi hükümeti arkasında bazı ülkelerin yürüttüğü propaganda, Türkiye yasası, demokrasi ve adalet ekseni için hoşgörüsüzlük mücadelesi var. Türkiye, sahada ve kanla beslenen ve masanın üzerinde başarılı mücadele ile boğulmuş olanların hesaplarını çarpıtılmış. Bugün Türkiye’de yüz milyonlarca ezilen ve kötülüğün kurbanı; umut, adalet ve merhamet ile özdeşleşmiştir. Bu iyiliği ülkemiz için korumaya kararlıyız. ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye, Libya’da aktör oyun kurucu olarak sahada yerini aldıktan sonra, Libya’nın meşru hükümet süreci UMH’de BM lehine çalışıyor. Barış ve istikrarı sağlamak için uluslararası toplumdan beklentiniz nedir? Bu bağlamda?

“Darbe nedeniyle Türkiye’nin tutumunun istikrarlı destekçisi olan Trablus işgal planları düzenliyor. Uluslararası meşruiyete sahip olan Ulusal Konsensüs Hükümeti, darbecileri çok kısa bir sürede Trablus’tan kaldırmayı başardı. Libya’da barış ve sükunetin habercisi.

Libya ile Türkiye Arasında ‘Deniz Yargısının Kısıtlanmasına İlişkin Mutabakat Zaptı’ ile ‘Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakat Zaptı’ arasında imzalanması son derece önemlidir. Bu iki hatıra ile ülkemiz Doğu Akdeniz’deki hak ve menfaatlerini garanti etti ve Libya kardeşlerini de talep etti. Ayrıca sağlık hizmetlerinden ulaşım altyapısına kadar her alanda Libya’yı destekliyoruz.

Libya’nın istikrarı sadece Libya halkının değil tüm bölgenin çıkarına olacak. Bu ülkenin siyasi ve ekonomik güçlenmesi hem Kuzey Afrika’yı hem de Avrupa’yı rahatlatacak. Meşru hükümeti destekleyerek, uluslararası toplum şimdi seçimini yapmalı ve savaş suçları işleyen darbecileri durdurmalıdır. Libya’yı kan banyosuna dönüştüren lejyonerler bu ülkeden en kısa zamanda uzaklaştırılmalıdır. Terhune ve diğer birçok şehirde bulunan toplu mezarların hesaplanması kesinlikle darbe çizicilerinden istenmelidir. ”

“Türkiye, Doğu Akdeniz’de Libya ile aktif bir strateji izlemektedir.” Erdoğan’ın bu soruyu gündeme getirmesi “konusunda Türkiye’nin ilerlemesine ne ölçüde bakış açısı, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’i etkisiz hale getirmek için hatalı bir sürece girdiği bazı komşularımız da komşularımızdır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Türkiye, Akdeniz’deki hakları gasp etmek istiyorlardı, bunun defalarca yanlış olduğunu ve hukuka uygun olmadığını söyledik, Türkiye’nin hakların ve yasal noktanın korunmasına bağlı olduğunu belirttik. Akdeniz’e en uzun kıyısı olan ülkemizi sadece olta ile balık tutabilecek bir kıyı şeridine mahkum etmek ama bu planı attığımız adımlarla indirdik, iki sondaj gemimizi göndererek sismik davranmaya başladık. ülkemizde yapılan araştırmalar.

Ben açıkça ve açıkça söylüyorum; Tarih boyunca farklı medeniyetlerin beşiği olan Akdeniz’de gerginlik istemiyoruz. Aksine, burada var olduğu düşünülen hidrokarbon kaynaklarının tüm bölge için bir fırsat olduğuna inanıyoruz. Kapımız, işbirliği ve adil paylaşım temelinde herhangi bir teklife açıktır. Bu ilkelere dayanarak herkesle çalışmaya hazırız. ”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “CHP’nin ülkemizde yürüttüğü muhalefet, bu konuda uygulanan yol haritasına sert eleştiriler getiriyor. İlk defa muhalefet partilerinin, özellikle de CHP’nin bu tür eleştirilerine tanık olmuyoruz. 18 yıllık kuralımız sırasında, ülkemizi, ulusumuzu ve demokrasimizi güçlendirmek için attığımız tüm adımlarda CHP’nin saldırılarına ve suçlamalarına maruz kaldık. CHP’ye rağmen Suriye’nin kuzeyinde kurulmaya çalışılan terörist koridoru yok ettik. CHP’ye rağmen hendek ve çukur terörünü önledik. CHP’ye rağmen kardeşlerimizi İdlib’de talep ettik. 15 Temmuz’dan sonra CHP’ye rağmen FETO ile mücadelemizi sürdürdük. Benzer şekilde, CHP’nin muhalefetine rağmen Libya ve Doğu Akdeniz’deki menfaatlerimizi savunduk ve savunduk.

Hayatımızda kazandığımız 40 yıllık siyasi deneyim, diyelim ki böyle bir ulus yok ve bu ülke CHP, Türkiye’nin herhangi bir hassasiyetin çıkarına olan varlığının olduğunu gösterdi. Şimdi CHP eksenini kaybeden bir parti. Rüzgar nereden esiyorsa oraya doğru gidiyorlar. Bu yüzden sürekli olarak boğuluyorlar. CHP ve şurubunun ulusal meseleler hakkında söylediklerine değil, milletimizin söylediklerine ve taleplerine bakmıyoruz. Bizim için barış gerçek Türkiye ve Türk milleti güvenlik ve hayatta kalmadır. Diğer her şey lafügüzaftır. ”

Covid-19 salgını sırasında İngiltere ve ABD de dahil olmak üzere 140 ülkeye gönderilen yardımla ilgili olarak Erdoğan, “Devlet geleneğimiz ‘insanları devlet yaşadığı sürece yaşasın’ ilkesi üzerine inşa edildi. Aynı zamanda paylaşımın, dayanışmanın ve dayanışmanın bolluğuna inanan bir milletiz. Korona virüsü salgını, insanlık tarihinin geçen yüzyılda karşılaştığı en büyük sağlık krizlerinden biridir. Ne yazık ki, birçok ülke sağlık altyapısı açısından bu salgın için hazırlıksız yakalanmıştır. Öyle ki gelişmiş ülkeler bile vatandaşlarına ve sağlık çalışanlarına tulum, maske ve koruyucu ekipman gibi temel ihtiyaçları sağlamakta zorlanıyor.

Türkiye’de 40 bin yoğun bakım yatağı, 246 bin yatak kapasitesi, bin 213 bilgisayarlı tomografi cihazı, 4 bin tedavi kurumu, 1 milyon 100 bin sağlık çalışanlarımızla birlikte, övgü salgını ile en rahat karşılanan ülkelerden bir tanesine sahibiz. Bu süreçte sağlık yatırımlarımızı hızlandırdık. İstanbul’da 8 yataklı iki acil hastanemize kısa sürede başladık. Ayrıca Başakşehir Çam ve Sakura Şehir Hastanesi gibi devasa sağlık tesislerini İstanbul’da devreye aldık. Milletimizi CHP Başkanının ‘sahra hastanesi’ olarak ilan ettiği hangarlara mahkum etmedik.

İnsanların kayıtsızlıktan öldüğü, sağlık çalışanlarının maske bile bulamadığı ve ülkemizde yaşlı bakım evlerinin utanç verici görüntüleri yaşanmadı. Sosyal güvenlik sistemimizin kapsayıcılığı ve kuşatması sayesinde, vatandaşlarımız bazı yerlerde olduğu gibi milyon dolarlık faturalarla karşılaşmadı. Testten teşhis, tedavi ve ilaca kadar, hastalıkla ücretsiz mücadele etmek için gereken her şeyi sağladık.

Ayrıca din, dil, ırk ve bölgeden bağımsız olarak dünyanın 140 ülkesine tıbbi malzeme ve malzeme gönderdik. Yine bu süreçte Türk mühendisler tarafından geliştirilen ve Türk şirketleri tarafından üretilen solunum cihazları yaptık. Hamdolsun, kendi hastanelerimize ek olarak, Brezilya’dan Somali’ye kadar birçok kıtada Türk yapımı solunum cihazları kullanıyor. 8’i aşı olmak üzere 17 ilaç geliştirme projemiz devam etmektedir. Bu projelerde yıl sonundan önce ve hatta daha önce klinik öncesi aşamaya geçmeyi planlıyoruz. Sağlığın menkul kıymetlerinin bulunduğu bu dönemin daha iyi anlaşılması, Türkiye’nin sağlık turizmi alanında önemli bir çekim merkezi olacağını kanıtlayarak, kendisiyle konuştuğuna inanıyorum. Bu vesileyle, ulusum adına, salgın sürecinde özverili bir şekilde çalışan sağlık çalışanları olmak üzere tüm kamu ve özel sektör personeline şükranlarımı sunuyorum. ”

Önümüzdeki dönemde ekonomide atılacak adımlar ve yol haritası hakkında açıklama yapan Erdoğan, “Ekonomi her zaman öncelikli konularımızdan biri olmuştur. 2002’de iktidara geldiğimizde krizden bıkmış bir ülkeyi ele geçirdik. Kişi başına geliri 3 bin 500 dolar, ancak buluyor, 36 milyar ihracat, eğitimden sağlığa, ulaşımın tüm alanlarında yetersiz enerji altyapısına sahip Türkiye yollarda durmak için durgun girişimler gördü.

Bu tabloya karşı, hemen kolları sıvadık ve Cumhuriyet tarihindeki en büyük demokrasi ve yatırım hareketini başlattık. 18 yıldır Türkiye’ye büyüdük, vatandaşlarımızın refahını artırmak için ciddi çaba sarf ediyoruz. İhracatımızı 36 milyar dolardan 181 milyar dolara, kişi başına geliri ise 3.500 dolardan 11.000 dolara çıkardık. Marmaray, Bolu Tüneli, Avrasya Tüneli, Nissibi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, İstanbul Havalimanı, 18 Mart Çanakkale Köprüsü gibi dev projeler gerçekleştirdik. 30 yeni havalimanı açarak havayolunu halkın yoluna çevirdik. Ülkemizi hızlı trenle tanıttık. ‘Türkiye’nin arabasını dönüştürdük’ rüyası teknolojinin geleceğinde gerçekleşiyor. 2002 yılında yaklaşık 31 bin megawatt olan kurulu gücümüzü 3 kat artırdık ve 92 bin megawatt’a ulaştık. Ancak dönemimiz boyunca Türkiye’yi bir enerji yolu haline getirdik. TÜRKAK ve TANAP’ın enerji projelerinin Türkiye dışına güvenli bir şekilde taşınmasında etkisi ve otoritesi olan Akkuyu nükleer santrali enerji enerjisine enerji katacak. Son 18 yılda ülkemize 220 milyar dolardan fazla doğrudan yatırım yaptık. Bugün satın alma paritesine göre değerlendirirsek, milli gelir sıralamasında 13. büyük ekonomiyiz.

Salgın döneminde sanayicilerimizden zanaatkârlara ve zanaatkarlara, çalışanlarımızdan ihtiyaç sahibi vatandaşlara kadar herkesle birlikteydik. Sosyal Koruma Kalkanı çerçevesinde ülkemize 24 milyar liradan fazla para aktardık. Kısa süreli çalışma ödeneği ve nakit ücret desteği süresini uzatarak salgın sonrası dönemde çalışanlarımızın yanında olmaya devam ediyoruz.

Küresel düzeyde Türkiye’deki siyasi ve ekonomik yapı yeniden şekillenmiş gibi gözüküyor, gerçekten avantajlı bir konumda duruyor. Salgın dönemi sona ermeden önce, dünyanın dört bir yanından alternatif üretim ve tedarik kanalları için ülkemizdeki firmalarla iletişime geçilmeye başlandı. İnşallah, bu zahmetli süreci bir fırsata çevireceğiz ve ülkemizi 2023 hedeflerine bir adım daha yaklaştırıyoruz. ”

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin salgınla mücadeledeki etkisini değerlendiren Erdoğan, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin avantajlarını çok iyi kullandık. Kabine ile tam koordinasyon içinde, gerekli tüm kararları aldık ve zaman kaybetmeden ve bürokratik oligarşiye yakalanmadan hızlıca uyguladık. Bu süreçte daha önce çift başlılığa neden olan sorunların hiçbiri yaşanmadı. Kriz sırasında sistem bir saat gibi çalıştı. Böylece muhalefetin sistem eleştirilerini ne kadar adaletsiz, haksız ve gereksiz olduğu ortaya çıktı.

Öte yandan 83 milyon barış ve sağlık için başarıyla savaşırken, muhalefet belediye başkanlarının çoğu toplu taşıma araçlarındaki en basit uçuşları bile düzenleyemedi. Çalışamama ve halkımızın sağlığını göz ardı eden koordinasyon eksikliğinden kaynaklanan sıkıntılara tanık olduk.

Corona virüsü krizini tüm dünyada örnek bir başarı ile yöneten kabine ve yönetim sistemimize olan vatandaşımızın güveni de artmıştır. Salgın sırasında yapılan kamuoyu yoklamaları bu gerçeği açıkça ortaya koyuyor. Devletimiz tarafından açıklanan önlemlere saygı göstererek sürecin başarısına katkıda bulunan herkese teşekkür ederim. Tüm vatandaşlarımı ‘Tamam’ sloganı koyduğumuz Temizlik, Mesafe ve Maske kurallarına uymaya davet ediyorum ”.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “AK Parti ve MHP arasındaki Cumhuriyet İttifakı yoluna devam ediyor. İttifak’ın uyumunu ve geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz “sorusuna” Türkiye, Doğu Akdeniz’den Libya’ya, Suriye’den Irak’a birçok farklı cephede hayatta kalma mücadelesi veriyor. Bu mücadelenin başarısı en azından Kurtuluş Savaşı kadar önemlidir. Ülkemizin zaferden başka şansı yok. AK Parti ve Cumhur İttifakı bu mücadelenin amiral gemileridir. Çünkü bu ittifak sokaklarda ve meydanlarda omuz omuza mücadele ile 15 Temmuz gecesi kuruldu. Bu ittifak, pazarlık ve gizli anlaşma olmadan şeffaf bir ittifaktır. Cumhur İttifakı ne kadar güçlü olursa olsun, Türkiye de çok hızlı ve sağlam yürümeyi hedefliyor. Ülkemizin ve milletimizin bağımsızlığı için, ay ile anavatanımızın ülkesi ve ülkemiz için fedakarlık etmekten çekinmiyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Bahçeli de bu konularda aynı duyarlılığı ve aynı duyguyu bizimle paylaşıyor.

Nitekim geride kaldığımız süre içinde, içeriden ve dışarıdan gelen anlaşmazlık girişimlerine rağmen Yenikapı ruhunu canlı tutmayı başardık. Başta Hükümet Başkanlık Sistemi olmak üzere pek çok reform gerçekleştirerek Türkiye’nin önündeki yeni yolu açtık. FETÖ ve PKK terör örgütleriyle mücadelede tarihsel ivme yakaladık. Ekonomimize yönelik sabotaj girişimlerini başarıyla geri püskürttük. Türkiye’nin Libya, Suriye ve kararlılıkla ilgisini koruyoruz. Önümüzdeki dönemde ülke ve ülkenin ortak paydasında kurduğumuz bu güzel işbirliğini güçlendireceğimizi umuyorum. ”

“Yeni sosyoloji ve gençlik konusu gündemde. Bu durumu nasıl yorumluyorsunuz? ”Cumhurbaşkanı Erdoğan başka bir soruyu şu şekilde yanıtladı:

“40 yılı aşkın bir süredir siyasetin içindeyim. Bu süre zarfında hep gençlerle yürüdüm, gençlere güvendim ve benimle birlikte gençlerin enerjisini, heyecanını ve desteğini hissettim. Başbakan olduktan sonra ilk işimiz Anayasa değişikliği ile gençlerin seçim yaşını 30’dan 25’e düşürmekti. Sonra da bununla kalmadık, gençlerin seçim yaşını seçim yaşına indirdik ve 16 Nisan Halkoylama’da 18’e düşürdük. Eğitim alanında liseden üniversiteye, konaklamadan bursa birçok reform gerçekleştirdik. Gangrene geri dönen üniversite ücretlerini kaldırarak eğitimdeki gençlere eşit fırsatlar sunduk. Üniversite fırsatını tüm illere genişlettik. Her başvuru sahibimize burs veya kredi veriyoruz. Son 18 yılda üniversite sayımızı üç kat arttırdık ve 200’ün üzerine çıktık. Eğitim altyapısını her düzeyde sürekli olarak güçlendirmeye kararlıyız.

Yeni yönetim yapımızı oluştururken Gençlik ve Spor Bakanlığı’nı kurmuş olmamız, gençliğimize verdiğimiz özel önemin kanıtıdır. Başkan olduğum AK Parti’nin Gençlik Kolları, yaklaşık 1,5 milyon üyeli diğer partilerin toplam üye sayısının üzerindedir. 19-20 yaşlarındaki gençlik kollarımızda ilk kez siyasette olan arkadaşlarımız bugün başkan yardımcısı, başkan yardımcısı ve belediye başkanı olarak görev yapmaktadır. Halen partide, Başkanlıkta ve bürokraside yakından çalıştığım ekibimin büyük bir kısmı genç arkadaşlarımızdan oluşuyor. Umarım bundan böyle genç insanlarımıza güvenmeye devam edeceğiz. ”

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Filistin’den yansıyan açıklamalara bakıldığında İsrail’in yayılmacı politikası devam ediyor. İsrail Başbakanı Netenyahu, Batı Şeria’nın yüzde 30’unun ilhak edileceğini açıkladı. Temmuz ayında harekete geçeceklerini halkla paylaştılar. “İsrail’in bu istilacı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?” Sorusu, “İsrail işgali altındaki Filistin toprakları dünyadaki adaletsizliklerin başında geliyor. Ancak İsrail kuvvetleri tarafından vahşice öldürülen Filistinliler hayır İsrail’i pervasız kılan ve daha da kanunsuz yapan en önemli nedendir.

İsrail’in Batı Şeria ve Ürdün Vadisi’ndeki yerleşimleri ilhak edeceğini duyurması, işgal ve zulüm politikasında yeni bir adım. Dünya bu eğilimi durdurmalı ve İsrail’in yasadışı adımlarını engellemeli.

Geçen yıl Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığım konuşmada İsrail’in Filistin topraklarında nasıl bir harita ile yayıldığını anlattım. Dünyaya, “İsrail nedir, bölge nerede kapsıyor?” Diye sordum. Gerçekten de, İsrail’in 1947, 1949, 1967’de şu anda olduğu yere baktığınızda, sorunun kaynağı ortaya çıkıyor. 1947 haritasında tüm topraklar Filistin’e aitken, Filistin küçüldü ve İsrail yıllar içinde büyüdü. 1967’de Kudüs’ün işgali ile yeni bir aşama başladı. Bugün maalesef haritada artık Filistin denilen bir yer yok. Filistin’in neredeyse tamamı İsrail tarafından yutuldu. İsrail’i ilhak etme planları şimdi gerisini işgal etmeye çalışıyor.

Gazze’de insanlık dışı ablukasına ve Kudüs’ün tarihi ve yasal statüsüne yönelik saldırılar devam ediyor. Başkenti 1967 sınırları temelinde Doğu Kudüs olan egemen, bitişik ve bağımsız bir Filistin Devletinin kurulması, politikamızın ana eksenidir. Diyerek şöyle devam etti: “Başka hiçbir barış planının adil olma, kabul edilme ve uygulama şansı yok.” “Müslümanlar bu konuya genel olarak nasıl bakmalı?” Soruya cevap olarak, dedi:

“Kudüs, göksel üç dinin kutsal yeridir. Mescid-i Aksa, Müslümanların ilk Kıble’si. Mescid Aksa’nın izolasyonunu korumak ve burada eline ulaşmasını önlemek Müslümanların ortak görevidir. Tüm İslam alemi bu gerçeği anlamalı ve ona göre davranmalıdır. Ekleyeyim; Yahudilere karşı herhangi bir önyargımız veya düşmanlığımız yok. İsrail halkı ile hiçbir sorunumuz yok. Karşılaştığımız İsrail hükümetinin istilacı ve yasadışı politikaları. ”

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması konusunu değerlendiren Erdoğan, “Fatih Sultan Mehmet Han’ın İstanbul’u fethettiğinde ve fetih sembolü olarak camiye dönüştürdüğü ilk Cuma namazını kıldığı bir yer. Bu nedenle hafızamızdaki yeri vazgeçilmezdir. Ayasofya’nın 1934’te camiden müzeye dönüştürülmesi milletimiz için acı verici bir karardı. Ayasofya orijinal kimliğine geri getirilmek zorunda kaldı. Danıştay, başvuru sonucunda nihai kararı vermiştir. Danıştay’ın kararını hukuk devleti ve ustanın vicdanını rahatlatmak için olumlu bir adım olarak görüyoruz. İçeriden ve dışarıdan gelen kırık seslerin dava sürecinde bir değeri yoktur. Ayasofya’nın statüsü için son karar verici Türk milleti, diğerleri değil. Bu bizim iç meselemiz. Alınan karara saygı göstermek yalnızca diğer ülkelere düşer ”.

İlker Turak

Yorumlar (0)
Yorumlar E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi