Cumhurbaşkanı Erdoğan: “AB ile ilişkilerimizi tekrar yoluna koymaya hazırız”

Cumhurbaşkanı Erdoğan: “AB ile ilişkilerimizi tekrar yoluna koymaya hazırız”
17:00 - Ocak 12 2021 Salı

“Yerel aşılarımızı milletimizle birlikte tüm insanlığın hizmetine sunacağız”

Korona Virüs salgını ile ilgili dünyada yaşanan gelişmelere ve genel olarak Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yardımlarından bahsettiği dünyaya değinen Korona, yurt dışından Türkiye’ye getirilen Türk vatandaşlarının rakamlarını verdi.

Yardım faaliyetlerinin bundan sonra da devam edeceğini ve salgının dünya çapında ivme kazanmasına karşın aşılama çalışmalarında elde edilen başarıların umutları artırdığını belirten Erdoğan, “Farklı kaynaklardan temin ettiğimiz aşıları gönüllü olarak vatandaşlarımıza uygulamaya başlıyoruz. temel yakında. Gerekli onayların ardından insan deneyi aşamasındaki yerel aşılarımızı milletimizle birlikte tüm insanlığın hizmetine sunacağız. “Umarım 2021, bu felaketten kurtulmamız için bir fırsat ve küresel ekonomik toparlanmanın başladığı bir yıl olur.”

“Doğu Akdeniz’de hakkımız olmayan hiçbir şeyi talep etmiyoruz”

2020 yılı Türkiye-AB ilişkileri açısından kolay değil ve “Ayrıldığımız dönemde yapay olarak üretilen bu kadar çok kişinin gerisinde sorunla başa çıkmaktan çok tatsızdık. Bazı üye ülkeler ikili çabalar yoluyla Türkiye’nin AB’ye katılım sorunlarını çözmek için Birliğin dayanışmasını artırmak için mazeret sığınılarak AB-Türkiye gündemine suistimal edildi “ifadelerini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yandan tutsak ilişkilerin bu yaklaşıma dayandığını, diğer yandan da bölgesel ve küresel güç iddiasını zayıflattığını kaydetti. Erdoğan, “Stratejik körlük dediğimiz bu tavrın en somut göstergesi Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesidir. Her iki konu da Türkiye’de ciddi adaletsizliğe maruz kaldı. Ancak Türkiye, Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip ülkedir. Bugüne kadar hayata geçirdiğimiz enerji projeleriyle Avrupa’nın enerji arz güvenliğine önemli katkılar sağladık. Doğu Akdeniz’de hakkımız olmayan hiçbir şeyi talep etmiyoruz. Bölgede bulunan hidrokarbon kaynakları konusunda ülkemizin ve milletimizin meşru menfaatlerini korumaya çalışıyoruz. Geçerliliği olmayan maksimalist haritalarda ülkemiz kıyılarıyla sınırlı kalma girişimlerine itiraz ediyoruz. Son aylarda yaşanan bazı olayların ülkemizin haklarını koruma kararlılığını gösterdiğine inanıyorum. Türkiye ve muhtemelen Akdeniz’de barış olmayacak denklemlerinin KKTC’de yer alması artık iyi anlaşılmış durumda. Türkiye’nin Akdeniz’deki gerginlik, barış ve işbirliği olmadığını, adalet ve adaletten yana olduğunun altını çizmek isterim. Akdeniz bizi ayıran bir deniz değil, hepimizi birbirine yaklaştıran, birleştiren ve işbirliğimizi güçlendiren bir deniz. Akdeniz; Cezayir, Mısır, Libya, Tunus, Filistin’den İsrail’e, Türkiye’den Yunanistan’a, İtalya ve İspanya’ya kadar geniş ailelere sahip tüm ülkelere ve çatımızın haklarına ortak bir konuttur. Doğu Akdeniz’i, rekabetçi bir alan yerine uzun vadeli çıkarlarımıza hizmet edecek bir işbirliği havzasına dönüştürmeliyiz. Gündeme getirdiğimiz Doğu Akdeniz Konferansı’nın da bu amaca hizmet edeceğini düşünüyoruz. Ayrıca Kıbrıslı Türkler dahil tüm tarafları bir araya getirecek bir enerji işbirliği forumu kurmanın faydalı olacağına inanıyoruz ”dedi.

Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki tavrını eleştiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yunanistan, Navtex deklarasyonu gibi alanların yalnızca yüzde 10’unu belirli bir uluslararası tesisi yeni bir gerilim nedenine dönüştürmek için kullanacak kadar ileri gitti. Son yıllarda hava sahası ihlallerini ve hukuka aykırı faaliyetlerini artıran Yunanistan’ı, tansiyonu yükselten faaliyetlerinden vazgeçmeye davet ediyoruz. Komşumuz Yunanistan ile 25 Ocak’ta başlayacak keşif görüşmelerinin yeni bir dönemi müjdeleyeceğine inanıyorum. AB’nin hem bu konularda hem de Kıbrıs konusunda samimi bir özeleştiri yapması gerekiyor. AB, 2004 yılında Kıbrıs’ta çözüme “hayır” diyen Rum tarafını tam üyelikle ödüllendirirken, referanduma “evet” diyen Kıbrıslı Türklere verdiği taahhütleri unuttu ve bekliyoruz. onları yerine getirin. Son zamanlarda AB’nin Kıbrıs Türk tarafıyla herhangi bir üst düzey teması olmamıştır. Yine de AB, Kıbrıs sorununun çözümünde nasıl kolaylaştırıcı bir rol oynayabilir? Yarım asırlık müzakere tarihinden alınan dersler, Kıbrıs’taki iki devletli model dışındaki alternatiflerin çözüm olmayacağını açıkça göstermektedir. Kıbrıs’taki başarısız modeller hakkında defalarca konuşmak yerine yeni ve gerçekçi alternatifleri tartışmamız gerekiyor ”dedi.

“15 Temmuz darbe girişimi ve Türkiye terörle mücadelede Avrupa’dan beklenen desteği görmedi”

Akdenizli komşumuz Fransa ile ilişkilerimizi gerilim hattından kurtarmak istiyoruz ”dedi. Erdoğan, bu çerçevede her iki tarafın da bu çerçevede attığı adımları takip ettiklerini ifade etti.

Erdoğan konuşmasına şöyle devam etti:

Bin yıldır aynı medeniyet havzasından beslenen ortak bir coğrafyayı paylaşıyoruz. Avrupa ne kadar Türkiye tarihini okumak mümkün değil, Avrupa tarihini Türkiye olmadan anlamak mümkün değil. Geleceğimizi Avrupa ile birlikte bir millet olarak görüyor. Bu anlayışla yaklaşık 60 yıldır Birliğe tam üyelik için mücadele ediyoruz. Bu süreçte karşılaştığımız tüm çifte standartlara ve adaletsizliklere rağmen nihai hedefimiz olan tam üyelikten asla vazgeçmedik. Bilindiği gibi 2002 yılında göreve başladığımızda ‘Kopenhag kriterlerini arayacağız, gerekirse Ankara kriterleri, yolumuza devam edeceğiz’ dedim. Nitekim son 18 yılda bu sözümüze sadık kalarak vatandaşlarımızın hak ve özgürlüklerini geliştirmek için tarihi adımlar attık. Mevcut anayasamızın 2 / 3’ünü değiştirerek darbe dönemlerinin izlerini büyük ölçüde sildik. Darbeler, cuntalar ve siyasete anti demokratik müdahaleler ile tanınan bir ülkeyi ileri demokrasi yoluna koyuyoruz. Sivil siyasetin önündeki engelleri kaldırdık ve ülkemizde sessiz devrime imza attık. AB üyesi devletlerin ‘Türkiye’nin sessiz devrimi’ olarak tanımlandığı gibi. Bu sessiz dönem, 18 yıllık iktidarımızda, sokak olaylarından teröre, vesayetten 15 Temmuz kanlı darbe girişimine demokrasimize yönelik saldırıların püskürtülmesinde büyük rol oynamaktadır. Bugün Türkiye’nin demokrasisi olmadan hayal bile edilemeyecek olan 18 yıla gönül veren herkes hukukun her alanında ileriye dönük bir konumda görülebilmektedir. Süreci yakından takip edenler, ülkemizin bu süreçte Avrupalı dostları tarafından yalnız bırakıldığını kabul ediyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişimi ve terörle mücadelede Türkiye, Avrupa’nın desteğini ve dayanışmasını görmeyi bekliyordu. Daha da kötüsü, 15 Temmuz gecesi, bazı Avrupalı siyasetçiler neredeyse darbeyi savunan bir tavır takındı. Darbe gecesi 251 vatandaşı şehit eden FETÖ teröristleri, bugün birçok Avrupa ülkesinde herhangi bir soruşturma yapılmadan hayatlarını sürdürüyor. Aynı şekilde, ayrılıkçı terör örgütü mensupları, Avrupa’nın kalbinde, şahsımı, milletimizi ve ülkemizi en aşağılık şekilde hedef alan sözde protestolar düzenleyebilir. Strazburg, Brüksel’de çadırlar kurarak, hatta orada konferanslar vererek, onlara kapılar açılabilir. Hukuk, demokrasi, özgürlük ve ittifakla bağdaşmayan bu tablonun yarattığı öfkenin Avrupalı dostlarımız tarafından yeterince anlaşılmadığı anlaşılmaktadır. Nasıl olur da Avrupa Konseyi’nin ve AB’nin kapıları bu tür teröristlere açılıp orada rahatlıkla dolaşabilirler. “Türk halkının AB’ye ve Avrupa değerlerine olan inancının zayıflamasının ana nedeni budur.”

Son yıllarda yükselen İslamofobi ve kültürel ırkçılığa dikkat çeken Erdoğan, “Avrupa’da yaşayan yaklaşık 6 milyon insanın güvenliğini tehdit etmenin yanı sıra Avrupa değerleri açısından büyük bir kara deliğe dönüşüyor. İşte siz değerli dostuma soruyorum, Türkiye’de herhangi bir kiliseye karşı böyle harikulade bomba atıyor, eylem girişimi var mı denildi? Olmaz, böyle bir şeye asla izin vermeyeceğiz. Aksine hazinemizden ve kendi cebimizden restorasyonlarını yaparak kiliseleri, manastırları, sinagogları ibadete açıyoruz. Bütün bunlar açık olsa da, Fransa, Almanya ve Avrupa’nın birçok yerindeki Müslümanların ibadethanelerine bu tür bir bombalama yaklaşımını nasıl açıklayacağız. Orada din adamlarımıza yönelik saldırıları nasıl açıklayacağız? Türkiye’nin tam üyelik mücadelesinde kültürel ırkçılığın Birliğin elini güçlendireceğine inanıyoruz. Ülkemizin 60 yıllık üyelik süreci bizim için stratejik bir seçim olduğu gibi, AB’nin ülkemizi tam üyeliğe kabul etmesi de Birliğin geleceği için ontolojik bir seçim olacaktır. Brexit ancak Türkiye’nin Avrupa ailesinde hak ettiği yeri alarak belirsizliği artırarak çözülebilir. Ülke olarak uzun vadeli bir bakış açısıyla olumlu bir gündem belirlemeye ve ilişkilerimizi tekrar rayına oturtmaya hazırız. Avrupalı dostlarımızın da aynı iradeyi göstermesini bekliyoruz. “Dedi.

“Yaptığımız harcamaları bu rakamlarla kapatmak mümkün değil”

Olumlu gündemin anahtarının 18 Mart Mutabakatının 5. yılını dolduracak şekilde güncellenmesi olduğunu belirten Erdoğan, güncellemenin göçün değişen gerçeklerini dikkate alması ve ilişkilere güven ve ivme kazandırması gerektiğini ifade etti. Geçen yıl Mart ayında, konsey ve komisyon başkanları ile birlikte Brüksel’deki görüşmelerde anlaşmanın güncellenmesi anlayışını hatırlatan Erdoğan, “Türkiye olarak bu anlaşmada üzerimize düşeni yaptık, güncellenen göre teklifimizi ilettik. Ama biz değiliz. yine de önerilerimize Avrupalı yetkililerden yanıt aldık. Türkiye-AB zirvesinin düzenli olarak toplanması ve üst düzey diyalog, tulumların yeniden başlatıldığını görüyoruz. Bunların pasifizm ilkesinin gerektirdiği adımlar olduğuna inanıyoruz ”dedi. dedi.

Ursula von der Leyen’i Türkiye’ye, Suriye’nin kuzeyine göçmenler için davet eden Erdoğan’ın tuğla evleri ziyaret etmek istediklerini belirterek, kendilerinden haber aldıklarını, tuğla ev konusunda ciddi bir numara yapmak istediklerine söz verdiler ama en ufak bir destek. bu konuda gelmeyeceğini söyledi. Erdoğan, “Şimdi 50 bin briket ev yapma planımızın yarısından fazlasını gerçekleştirdik. Şu anda altyapıyı yapıyoruz. Seninle oraya vardığımızda, büyük ölçüde işimiz bitmiş olacak. Türkiye’nin bu konuda yaptıklarını, İdlib’deki göçmenlerin, burada ölümle yüz yüze gelenlerin, ne kadar şevkle beklediklerini göreceksiniz. Türkiye, kargo olmayan bir ülkenin kargo alanı. Bunu göreceksin. Özellikle Avrupa’ya mülteci akınını önlemek için gösterdiğimiz fedakarlık asla unutulmamalıdır. Türkiye, son 6 yıldır dünyada en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülkedir. Ursula von der Leyen bunu dile getirdi. Bu 6 milyar euro için ayrılan para, 200 milyon euro 3 milyar euro da göndermiş veya gönderilecek, benzer ifadeler kullanıyorlar. Şimdiye kadar bizim için uygulanmış ciddi bir rakam desem yalan olmaz. Proje bazında çalıştık, çalışıyoruz, her şey ortada. Onları görmek mümkün. Böyle bir şey yapıldıysa da göçmenlere yaptığımız harcamalar için bu rakamlarla ilgilenmek mümkün değil. Bunlar küçük rakamlar değil, harcama çok büyük. Şu anda sadece ülkemizin bir bölümünde değil birçok bölgede mülteci kamplarımız var. Kamplarımız dünyadaki ilkel çadırlardan oluşmuyor. Hepsinde o göçmenler için insani bir yaşam tarzı hazırladık. Bundan da gurur duyuyoruz. Bunun AB’nin dünyaya bir örneği olmasını istiyorum. Bay Guterres bunları çok iyi biliyor. Onunla bu görevdeyken ülkemizdeki mülteci kamplarını gezdik. Şimdi ben de aynısını birlikte yapalım diyorum, onlar da olumlu yaklaştı. Sadece 4 milyona yakın Suriyeli insanı ağırlıyor ve sınırlarımız boyunca 5 milyon muhtaç kişiye düzenli olarak yardım ulaştırıyoruz. 100 bin sığınmacının bulunduğu bir ülkeye AB için 3 milyar euro destek verirken, 3 + 3 milyar euro ile 4 milyon euro arasında Türkiye’deki mültecilere yönelik taahhüt tam olarak yerine getirilmedi bile. Yine de göçün ortak yönetimi konusunda aynı irade Türkiye yeniden sergilenmeye hazır. “Dedi.

Gümrük Birliği’nin güncellendiğini, Türk vatandaşları için vize serbestleşmesi ve üyelik müzakerelerindeki ilerlemenin de 18 Mart Anlaşması’nın bir parçası olduğunu hatırlatan Erdoğan, “Vize serbestleşmesi aslında 2020 değil, 2014 sonuna kadar çözülmesi gereken bir sözdür. ama yapılmadı. Şimdi 2021’deyiz. Güvenlik ve terörle mücadele alanında da işbirliğimizi ilerletmeliyiz. Dease muharebesi denen, soran Türkiye DEAS’la mücadelede onurlu olmayan DEAS ile AB ülkelerinde onun kişiliğiyle mücadele eden bir ülke var mı? Bu kavga Türkiye’yi kazandıran en onurlu tavırdır. Gözlerinizin yaşına bakmayız, bulduğumuz her yerde ihtiyacımız olanı yaparız. PKK ve YPG ile mücadelemiz aynı şekilde devam ederken maalesef Batılı dostlarımız PKK-YPG’yi kendi ülkelerinde ağırlıyor ve onlara gerekli desteği veriyor. Açık ve net konuşuyorum, arkadaş acıyı ve gerçeği söylüyor, gerçeği söylemeliyim. Şu anda Türkiye’yi sizlerle paylaşmayan bir ülke olarak şu an burada bilin ki yarın aynı dert aklınıza geliyor. NATO’nun Avrupa’nın güneydoğu sınırı ve bu nedenle Türkiye’nin doğu güvenliğinin başladığını hatırlatmak isterim. Hepimiz NATO’da birlikteyiz. NATO’da birlikte olduğumuza göre bu mücadeleye birlikte devam etmeliyiz. Terörle mücadelede hiçbir NATO ülkesini yalnız bırakmadığımız için NATO’nun diğer ülkelerinin teröre karşı mücadelede bizi neden yalnız bıraktığını merak ediyorum. Suriye’nin kuzeyinde PKK veya YPG var mı? Var. IŞİD’in var mı? Var. Suriye, Almanya, Fransa, İngiltere ve hatta Amerika’daki koalisyon ülkeleri bu mücadelede bizim tarafımızı tutmadılar. Terör örgütlerine binlerce kamyon silah, cephane ve teçhizat gönderildi. Terör örgütleri onlarla bize savaş açtı. Bir NATO ülkesi olarak savaştık ve savaşacağız. Geri durmak yok. Aynı şekilde Libya, Dağlık Karabağ gibi bazı kesimler tarafından sorunlu olarak görülen alanların hiçbiri AB ve üye ülkelerle ilişkilerimizin özünden kaynaklanmıyor. Berlin Konferansı’nı yaptık, ne yaptı? Darbeci Hafter’e karşı yaptık. Peki, Berlin Konferansı kararları takip edildi mi? Takip edilmedi. Darbeci Hafter kendini korumak için oradadır. Darbeci Hafter’e karşı mücadele etmeseydik, uluslararası toplum tarafından kabul edilen mevcut Ulusal Mutabakat Hükümeti ortadan kalkardı. Oradaki varlığımız, Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin oradaki ömrünü uzattı. Türkiye, bu alanda attığı girişimlerle Avrupa’nın güvenliğine katkıda bulunmuştur.

Şimdiye kadar 9 bine yakın yabancı teröristleri yakalayıp geri gönderdik. Çatışma bölgeleri ile bağlantılı olduğunu tespit ettiğimiz yaklaşık 100 bin kişiye ülkemize giriş yasağı koyduk. Türkiye’nin sınır dışı edilme durumunu nerede gördüğünüzü izleyin acılı duruma düştükleri eyleme maruz kalan ülkeler üyeleriyle ilgili gerekli tedbirleri alıyorlar. Suriye’de terörizmin hakim olduğu bölgeleri güvence altına alarak 420 binden fazla mazlumun anavatanlarına dönmesini sağladık. İdlib’deki varlığımızla yeni bir insanlık trajedisini ve yeni bir göç dalgasını önledik. Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ne sağladığımız eğitim ve danışmanlık desteği, ülkenin kanlı bir iç savaşa sürüklenmesini engelledi. Ortaya koyduğumuz girişim, Libya’da BM önderliğindeki siyasi sürecin yolunu açtı. Dağlık Karabağ’da 30 yıllık bir gecikmeyle bile adaletin tecelli etmesini sağladık ve bölge istikrarın özlemini çekti. 30 yıl boyunca Minsk Üçlüsü’nün çözemediği topraklarına kavuşmaları için bu insanlara yardım ettik ve oradaki Azerbaycanlı akrabalarımız neredeyse kendi topraklarından kovuldular ve sürgün edildiler. Minsk 30 yıldır Türkiye’nin 44 gün üçlüsü gerçekleştiremediğine destek veriyoruz. Tüm bu konular, AB ile Türkiye’nin çıkarlarıyla örtüştüğü görüldüğünde objektif ve stratejik bir bakış açısıyla ele alınmaktadır. 2021 yılı elimizdeki AB-Türkiye ilişkilerinin başarısına bağlı. “Önyargı veya korkular yerine uzun vadeli bir bakış açısıyla hareket ettiğimizde bunu başarabileceğimize inanıyorum” dedi.

Derya Yetim

Yorumlar (0)
Yorumlar E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar işaretlendi